NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
عُبَيْدٍ
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ ثَوْرٍ
عَنْ مَعْمَرٍ
عَنْ
الزُّهْرِيِّ
وَهِشَامِ
بْنِ عُرْوَةَ
عَنْ
عُرْوَةَ
عَنْ
عَائِشَةَ
رَضِيَ اللَّهُ
عَنْهَا
قَالَتْ
كَانَ
يَدْخُلُ
عَلَى
أَزْوَاجِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
مُخَنَّثٌ
فَكَانُوا
يَعُدُّونَهُ
مِنْ غَيْرِ
أُولِي
الْإِرْبَةِ
فَدَخَلَ
عَلَيْنَا
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَوْمًا
وَهُوَ
عِنْدَ بَعْضِ
نِسَائِهِ وَهُوَ
يَنْعَتُ
امْرَأَةً
فَقَالَ
إِنَّهَا
إِذَا
أَقْبَلَتْ
أَقْبَلَتْ
بِأَرْبَعٍ
وَإِذَا
أَدْبَرَتْ
أَدْبَرَتْ
بِثَمَانٍ
فَقَالَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَلَا أَرَى
هَذَا يَعْلَمُ
مَا هَاهُنَا
لَا
يَدْخُلَنَّ
عَلَيْكُنَّ
هَذَا
فَحَجَبُوهُ
Aişe (r.anha)'dan şöyle
rivayet olunmuştur:
Nebi (s.a.v.)'in
hanımlarının yanına kadın tabiatlı bir adam giriyordu. (Halk) onu (kadınlara)
ihtiyacı olmayan (erkekler) den sayıyorlardı. Derken bir gün o adam (Hz.
Nebi'in hanımlarının birisinin yanında iken Hz. Nebi (bizim) yanımıza
giriverdi. Adam (o sırada) bir kadını tasvir etmekte idi ve, "Geldiği
zaman dörtle gelir, gittiği zaman sekizle gider" diyordu. Hz. Nebi (bu
sözü işitti ve):
"Dikkat edin,
görüyorum ki bu adam orada ne olduğunu biliyor. Sakın sizin yanınıza bir daha
gelmesin" buyurdu. Artık onu (gelmekten) menettiIer.
İzah:
"Muhanneş"
yahut "muhannis"; ahlâk, hareket ve sözünde kadınlara benzeyen
erkektir. Bazen yaratılıştan kadına benzer ve tıpkı kadınlar gibi konuşur.
Onun kadına benzemesi kendi arzusuyla değildir. Bu bir nevi hünsa sayılabilir.
(Hünsa, kendisinde hem erkeklik hem de kadınlık uzvu bulunan kimsedir) Peygamber
(s.a.v.)'in. bu adamı ilk gördüğü zaman bir şey dememesi bundandır. Zaten
herkes onun cima ihtiyacı olmadığını kabul ediyordu.
Bazen doğuştan
benzemediği halde kendi arzusuyla kadınlara benzemeye çalışanlar vardır.
Bunlara da "muhanneş" denir.
İşte burada bahis
mevzuu oîan ve 4097 ve 4099 numaralı hadis-i şeriflerde lanetlenen muhannesler
bunlardır.
Rasûlullah (s.a.v)'in
evine giren bu muhannesin ismi, meşhur kavle göre "Hît"tir. Bazıları
"Hinb", diğer bazıları da "Matı" olduğunu söylemişlerdir.
Bu babda daha başka isimler de zikredilmiştir ki. Gelen rivayetlerden,
Rasûlullah (s.a)'ın bunları çeşitli yerlere sürgün ettiği anlaşılıyor.
İbn Kelbî'nin beyanına
göre, "Hİt\ vasfettiği kadın hakkında ileriye giderek, "Ağzı papatya
çiçeği gibi, oturduğu zaman iki olur. Konuşursa renk saçar. Bacaklarının
arasındaki başaşağıya çevrilmiş bir kap gibidir" demiş. Rasûlullah (s.a)
bunu işitiyormuş ve, "Sen ona inceden inceye bakmışsın ey Allah
düşmanı!" buyurmuş. Sonra kendisini Medine'den Ha-ma'ya sürgün etmiştir.
Tâif fethedilince onun tasvir ettiği kız ımislüman olmuş ve Abdurrahman b. Avf
ta evlenmiştir. Rasûlullah (s.a.v) dünyadan gittikten sonra Ebû Bekir (r.a)
Hît'i Medine'ye kabul etmemiş, Hz. Ömer halife olunca bazı kimseler araya
girerek şefaatçi olmuşlar, "Hît, artık zayıf, yaşlı ve muhtaç bir
kimsedir" diyerek Medine'ye gelmesine izin verilmesini rica etmişler. Hz.
Ömer de her cuma günü, Medine'ye gelerek dilenmesine, sonra yine yerine
gönderilmesine izin vermiştir.
Ulema, Hît'in sürgün
edilmesine üç sebep zikretmişlerdir, bunlardan biri hadiste beyan edildiği
veçhile onun kadına ihtiyacı olmadığı zannedilmesi, hakikatte ise kadına
ihtiyacı olduğu halde bunu gizlemesidir. İkincisi kadınların güzelliklerini ve
avret yerlerini başkalarına anlatması-dır. Üçüncüsü de Hît'in kadınların mahrem
yerlerine kadar bütün cinsel özelliklerini öğrenmiş olduğunun meydana çıkmasıdır.
Hz. Nebi, "Sakın
sizin yanınıza bir daha girmesin" emriyle bütün muhannesleri
kasdetmiştir. Binaenaleyh, muhannes olanlar kadınların yanına giremediği gibi
kadınlar da açık saçık onların yanına girip çıkamazlar. Muhannesler aynen
kadınlara ihtiyaç duyan diğer erkekler hük-mündediıier. Enenmiş (hayaları
çikarılmış) ve âleti kesilmiş erkeklerde aynı hükümdedirler.
Hît'in, Gaylân'm kızını
tasvir ederken, "Dörtle gelir sekizle gider" demesi, gelirken vücudunun
kabarık ve şişkin yerleri dört, giderken sekiz görünür manasındadır. Gaylân,
Tâifin fethinden sonra müslüman olmuş, fakat hicret edememiştir. Beyaz tenli,
uzun boylu, kumral saçlı, iri ve yakışıklı bir zat olduğu söylenir. Vaktiyle
Nebi (s.a.v) hakkında, "Kur'ân buna indirileceğine iki şehirden birinde
büyük bir adama indirilseydi ya" diyenlerden biridir. Kisra'ya bir heyet
içinde gönderildiği vakit onunla görüşmüş, Kisra onun aklını beğenerek,
"Senin gıdan nedir?" diye sormuş. O da "buğdaydır" deyince,
"Bu akıl buğdaydandır. Sütle kuru hurmadan değildir" demiş.[Davudoğlu
Ahmed, sahihi müslim tercemesi ve şerhi IX 595-597.]